Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


MUSUL OPERASYONU BAŞLADI


 Musul operasyonu, 17 Ekim 2016´da, sabah erken saatlerde başladı.  Operasyonun başlama zamanının, Lozan´da, bölge ülkelerinin katılımıyla yapılan Suriye görüşmelerinin hemen ardından olması, bu görüşmelerde, muhtemelen kapalı kapılar ardında Musul´un da konuşulduğunun göstergesi. Aynı zamanlamayla, Rakka´ya yönelik operasyon öncesi alınması gerekliliği olan Dabık üzerine operasyonun da başlatılması, harekât öncesi algı yanılgısıyla, beklenen Musul ve Rakka operasyonlarında, sıklet merkezinin yani, öncelikli harekâtın gizlenmesi olarak değerlendirilebilir. Ancak, Dabık´ta kontrolün çok çabuk sağlanması, aslında IŞİD´in bu tuzağa düşmeyerek, stratejik önemi çok daha fazla olan Musul üzerinde kuvvetlerini yoğunlaştırdığı, Rakka´da muhtemelen kuvvet yoğunluğu oluşturduğu ve dikkatini de dağıtmadığını gösteriyor. Aynı zamanda, IŞİD´in, yapılan hava operasyonlarıyla etkin olarak vurulmayıp, bölgede önemli bir koz olarak, yeni yapılanmadaki demografik şekillenmede kullanıldığı, bir kez daha ortaya çıkıyor.

Aslında, reel hedef IŞİD´in ortadan kaldırılması olmadığından, bu operasyonda Musul´a girerek mücadele eden kuvvetlerin yapısı ile ardından oluşacak yönetim şeklinin ve yönetimin kimlerin kontrolüne bırakılacağı önem kazanıyor. Yapılacak hatalarla, bölgede IŞİD tehlikesi ortadan kaldırılsa da yeniden ve belki daha şiddetli olarak, mezhepsel çatışmaların önü açılabilecek.

Türkiye, Musul´a anlık görünümüyle, yapılan operasyonu dışarıdan izler bir konumda algılanırken, Kıbrıs´ta bulunan İngiliz üssü, bu operasyonda aktif kullanımda. Fransa´nın en önemli ve Avrupa´nın en güçlü uçak gemisi Charles De Gaulle, Kıbrıs güneyinde mevzi alarak operasyona katılım sağıyor. Operasyonun ana harekât merkezi Kuveyt´te. Operasyonu fiilen Irak Merkezi Hükümeti Ordusu ve Peşmerge kuvvetleri yürütürken, Irak Merkezi Hükümeti, Musul merkezine sadece ordu ve polis kuvvetlerinin gireceğini duyurarak, oluşması muhtemel endişeleri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu arada Türkiye´nin adı sadece, eğittiği 2000 kişilik Ninova Kuvvetleri tabir edilen kuvvetin operasyona katıldığı haberleriyle geçerken, bunun Türkiye üzerinden değil, Peşmerge üzerinden algılanması gerekir.

Bu görünümle, Irak´ın bütünlüğü yönünde tedbirler alınmış gibi algı yaratılsa da İran´ın, bölgede ve Merkezi Hükümet üzerinde çok etkin olduğu ve Şiilerin hamisi olarak, ihtiyaç duyduğu tüm tedbirleri alacağı, Musul´a kontrolsüz olarak girebilecek Şii kuvvetlerinin, başa dönerek, intikam duygusuyla hareket etmesi halinde, Musul´dan önemli miktarda göç yaşanacağı, bu göçün, her ne kadar Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından bu maksatla çadır kentler kurulmuş olsa da yeterli olmadığından, Türkiye´ye yönelik olacağı da bir gerçek.   

Türkmen lider Erşad Salihi, gelişen süreçte kimseden yardım alamadıklarını, Türkiye´nin kısıtlı yardımıyla ve kendi imkânlarıyla, 500 kişilik bir kuvvetle Musul operasyonuna katılmaya hazır olduklarını, değişen demografik yapı ve operasyon sonrası yönetim şeklinin, Türkmenler için önemli olduğunu bildirdi. Türkmenler, tüm süreç boyunca bölgede yalnız bırakıldı.

Türkiye, Başbakan Yardımcısının ağzından, Musul´a yönelik B ve C planı olduğunu öğrenirken, Cumhurbaşkanı, güç odaklarının Misak-ı Milliyi okumasını tavsiye ederek, Türkiye´nin bölgesel emellerini/hedeflerini dile getirdi. Lozan çıkışını zaten bu yönde algılamış olan Küresel diplomasi, bir kez daha algıyı teyit etti. Bu söylemlerin, Türkiye´nin bölgesel dengelerdeki yerini nasıl etkilediğini, kısa sürede göreceğiz.

Bölgede, mezhepsel bölünme yerine etnik yapılanma ön plana çıkarıldığında, yüzyıllara dayalı ilişkilerle ve akrabalık yapılanmalarının da etkisiyle, Türkiye´nin, kendi demografik yapısını ve bölgesel dağılımını sahiplenmesiyle uygulayabileceği doğru siyasetle, bu kadar büyük, kanlı, küresel boyutlu gelişmelerin önüne geçilebilirdi. Küresel güç odakları, bölgesel hedeflerine yönelik olarak böyle bir gelişmenin oluşmaması için, demografik yapı üzerinde ve tüm etkinliğiyle dini yapılanmayı ön plana çıkararak, bölge insanının hassas inançları üzerinden, zekice, mezhepsel bölünmelerin önünü açtı. Bunu yaparken, Lozan öncesi ve hatta Sevr öncesi düşüncelerinden, bir adım dahi geri atmadığını gösterdi.

Bölgede insanlar genleriyle, yani doğal olan etnik kökenleriyle değil ?ki esasen, insanlık boyutuyla ve çağdaşlaşmayla, hiçbir şekilde ayrım olmaması gerekirken- inançlarıyla ayrıştırılarak yapılandırılmaya çalışılıyor. Üstelik indirilmiş din üzerinde oynanan algı oyunlarıyla, insanların, kutsal kitaplarından uzaklaşarak, kendilerine empoze edilen ve aslen din dışı olan öğretilerle vahşete, cehalete, sefalete yönlendiriliyor. Dolayısıyla, kapitalizme hizmet eden emperyalist güçlerin hedeflerine yönelik olarak, bölge yeniden dizayn ediliyor.

Rusya´nın, verdiği destekle Hatay çevresindeki coğrafyanın, Esad rejimince kontrolünü sağlaması ve Tartus´a kalıcı üs ile buradaki hâkimiyetini ilan etmesiyle, ABD´nin oluşturmaya çalıştığı Kürt Koridorunun, Doğu Akdeniz´e bağlantısı kesilmişse de, Türkiye, bölgeye müdahalesiyle, her an yeniden değişebilecek dengelerde, bölgesel emniyetini almaya çalıştı. ABD, Rusya´dansa, Türkiye´nin bölgede olmasını kabul etti. Ancak, Türkiye´nin, tarihsel haklılığıyla yapacağı Musul müdahalesinin ardından, oluşması muhtemel jeopolitikte, güç odaklarının, bir yüzyıl daha beklemeye sabrı olmadığı anlaşılıyor.

 

    

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92