Türkiye, müthiş bir kuşatma altında, hayatta kalma mücadelesi veren ülke durumuna geldi ve Türk tarihi boyunca kurulmuş olan tüm devletlerde olduğu gibi, ülkeyi dışarıdan, doğrudan müdahale ile yıkamayacağını bilen Lozan´ın karşı tarafları, ülke içerisindeki siyasi gelişmeleri etkin olarak kullanarak, bu işlemi, her zaman olduğu gibi içeriden gerçekleştirmeye çalışıyor.
Türkiye´nin genel görünümüne bir göz attığımızda:
Ülkenin, keskin bir siyasi bölünmeye doğru hızla ilerlediğini ve üst seviyede yapılan söylemlerle, bunun körüklendiğini; terör meselesinin etnik soruna dönüştürülerek, akılların karıştırılıp, insanların, etnik boyutta karşı karşıya getirilmeye çalışıldığı ve yapılan söylemlerde, laf aralarına sıkıştırılan açıklamalarla, etnik ayrım algısı yaratıldığını; yakın tarihte yapılan ve sonuçlarıyla halen devam eden, kumpas tabir edilen eylemlerle, TSK´nın yıpratılmaya çalışıldığını; Emniyet teşkilatı üzerinde yapılan çalışmalar ve yeni düzenlemelerle, teşkilatın, kritik ve operasyonel fonksiyonlarının zayıflatıldığını; aynı çalışmalarla, halkın yargıya olan güvenini sarsarak, adalet mekanizması üzerine gri bir perde çekilip, halkın güven duygusunun sarsılması, moral ve motivasyonun olumsuz etkilenmesiyle, kaos ortamı oluştuğunu; kuruluş yıllarında sakıncaları görüldüğünden kapatılan ve ihtiyaca yönelik bölümü devlet kontrolüne alınan din eğitiminin, kontrol dışı yaygınlaşarak, halkı cehalet ve sonuçlarıyla baş başa bıraktığını; eğitimde etkin bir sistem kurulamadığından, eğitim karmaşasıyla, geleceğimizi emanet edeceğimiz çocukların, gençlerin bilimsellikten uzaklaştığını ve kavram kargaşalarıyla yüz yüze bırakıldığını rahatlıkla görebiliyoruz.
Siyasi partilerin kendi içişlerinde yaşadıkları sorunlar ve liderlik problemleri ile etkin bir politika oluşturamamaları ve muhalefette de etkin olamamaları nedeniyle, Hükümet olarak, neredeyse tamamen rakipsiz ve kontrolsüz kalan iktidar partisinin, yaptıkları ve yapacakları ülkenin geleceğini belirleyecek.
Halen gündemde olan, yeni Anayasa çalışmalarına yönelik tartışmalar devam ederken, kurucu Meclisin almış olduğu, yerinde ve doğru kararların da satır aralarında tartışmaya açılarak, bu konularda yapılan açıklamalarla, halkın kafasının karıştırılması ve kimi söylemlerde, ümmetçilik kavramının, milliyetçilik ve hatta ulusçuluk kavramlarının önüne çıkarılması, Dünyanın önemli bir bölümünü ve özellikle hemen sınırlarımız ötesinde yaşanan ve bizi de göçlerle, terör etkisiyle ve Kilis´te olduğu gibi doğrudan yapılan müdahalelerle etkisi altına alan, ağırlıklı olarak dini simgelerle yaşanan savaş ortamında, akıllara soru işaretleri getiriyor.
Böyle bir ortamda en büyük dayanağın, laiklik ile birlikte yürütülen etkin adalet sistemi, güçlü ordu ve kurucu temel ilkelere sahip çıkmak olacağı bilinciyle hareket edilmesi ve ülkenin strese yönlenmiş tüm dinamiklerinin sakinleştirilmesi gerekirken, yapılan uygulamalar, söylemler ve hareket tarzlarıyla bu yolda ilerlenemediğini hayretle izliyoruz.
Tarihi boyunca ülkede meydana gelen tüm ayaklanmaların, dini veya etnik simgelerle gerçekleştirilmeye çalışıldığını biliyoruz. O halde uzak durmamız, dikkatli hareket ederek, potansiyelleri dengeleyip frenlememiz gereken ve kolaylıkla kışkırtmalara yol açarak toplumun tansiyonunu yükseltebilecek, önemli iki konumuz var: Dini duygular ve etnisite. Ancak, her gün tüm medyadan izlediğimiz söylemlerde, üzerinde en çok durulan ve tedbirsizce konuşulan veya bilinçli olarak öyle algılanması istenilen konular da sadece bunlar.
Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Bu dönemde yapılması gereken en önemli şey, mümkün olduğunca akıl birliğiyle, bilimsellikten kesinlikle uzaklaşmadan; kurucu meclisin yerinde, doğru kararlarını ilke olarak benimseyerek; tarihimizden dersler çıkarıp, bölgesel derin siyasetin tanımında etkin planlamalarla, laiklikten taviz vermeksizin; özgürlüklerin gerçek tanımlarıyla anlamını bulduğu, demokrasinin en etkin, daima ileriye yönelik uygulamalarıyla; kurucu liderin gösterdiği hedefle, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak. Hedef olarak gösterilen çıta çok yüksek ve zaman kaybetmeksizin çalışmaya başlamamız gerekiyor.
