Türkiye, bölgesindeki gelişmelerde oyun dışında kaldığını fark ederek, yeniden normalleşme sürecine girmişken, 15 Temmuz´da FETÖ mensuplarınca yapılan, kalkışma, darbe girişimi, iç savaş tetiklemesi, TSK´yı itibarsızlaştırma girişimi veya farklı bir veya birkaç tanımlamaya da girebilecek eylemin ardından, birkaç konuda, hiçte hazırlıklı olmadığını ortaya koydu.
Yetmişli yıllara dayanan bir geçmişe sahip olduğu söylenen FETÖ´nün,günümüze kadar uzanan süreçte, dönemlerinin tüm liderleriyle iyi geçinme stratejisi uyguladığı, hedefinin sadece Türkiye Cumhuriyeti değil, emperyalizmin ulaşmayı hedeflediği tüm ülkeler olduğu ve hedefine ulaşabilmek için, öncelikle eğitimli ve kariyer sahibi kişilere ihtiyacı olacağını değerlendirerek, ağırlıklı olarak eğitime yönlendiği görülüyor.
Bir üst akıl tartışması yeniden gündemdeki yerini aldı ve özellikle Türkiye´nin, Suriye iç savaşıyla birlikte yaşadığı gelişmeler dile getirilerek, kronolojik olarak bu gelişmelerin kimlere, hangi güçlere faydası olduğu inceleniyor. Buradan yola çıkarak, bu girişimden en çok fayda görenin, aynı zamanda girişimi planladığı ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Doğru bir mantık ama at gözlüğüyle bakarak bir yerlere varmaya çalışmak, kuvvetle muhtemel, iç siyasete yönelik yanlış değerlendirmelere de götürebilir.
Türkiye´nin tarihi boyunca yaşadığı demokrasi müdahaleleri ile Dünya üzerinde çeşitli coğrafyalarda gerçekleşen rejim karşıtı tüm müdahalelerde, müdahaleyi yapmaya çalışanların dış destekle harekete geçtiği kesin bir tespit. Buradan yola çıkarak bile, bu girişimin kesinlikle bir veya birkaç dış destekle motive edildiği ortaya çıkıyor.
Türkiye´nin, Suriye iç savaşında oyuna aktif olarak katılmaya çalışması; giderek gelişen ve yeni ittifaklara yelken açan Rusya ve Çin ile olan diyalogları; AB´nin, İngiltere´nin dışarı çıkmasıyla, kontrolsüz olarak ve Türkiye´nin de katılımı veya desteğiyle, küresel dengelerdeki yerini değiştirmesi riski; bölgesinde, İsrail´le gelişen ilişkileriyle, bölgesel olarak iki laik devletin güç dengelerindeki etkisi; TSK´nın, tüm bu süreçlerde,imkân ve kabiliyetleri ile NATO´nun ikinci büyük ordusu ve Dünyanın ilk beş ordusu arasında tartışılmaz yeriyle giderek güçlenmesi, Türkiye´yi, değişen küresel dengelerin şu anda liderleri olan güç odaklarınca, müdahale edilmesi kaçınılmaz bir ülke haline getirdi.
BOP kapsamında müdahale edilerek sınırları ve yapısı değiştirilecek olan ülkeler arasında, bölgesel iki devletten biri olan Türkiye,özellikle son beş yıllık dönemde, yanlış bölgesel ve küresel değerlendirmelere yönlendirilip gerçeklerden uzaklaştırılarak, iç siyasetinde yaşanan çatışmalarla, büyük bir kutuplaşma içine sokulmaya çalışıldı.Kutuplaşma zirve noktasına,marjinal duruma gelince, geriye son vuruşla ereklenen etkinin sağlanarak, iç hareketliliğin gerçekleştirilmesi ve ardından her zaman olduğu gibi müdahalelerle, Türkiye´de demokrasinin sağlanması gerekiyordu! Bu gelişmelerle kutuplaşmış ve ayrışmış halk bölünecek; itibarsızlaştırılmış ve savaşma azmini kaybetmiş TSK ortadan kaldırılarak, güç odaklarınca yönlendirilen bir birim haline getirilecek; Dünya üzerinde Balkanlardan başlayan, ardından Rusya Federasyonuna sıçrayan ve yeniden Kırım´ın Rusya tarafından ilhakıyla sonuçlanan, son olarak Arap Baharı adıyla Ortadoğu´ya ve Mağrip ülkelerine sıçrayan, sınırların ve yönetimlerin değişmesi ve yeniden yapılanma sürecinde, engel teşkil eden Türkiye de kontrol altına alınacaktı.
TSK´nın güçlü yapısında yer alan vatansever personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğünün etkilenmeyen personelinin etkin mücadelesi, Meclisin dirayetli duruşu ve halkın demokrasisini sahiplenmesiyle, FETÖ kullanılarak yapılmaya çalışılan girişim engellendi ve Türkiye, şu anda devlet yapısını düzenleyerek, bu tehditten tamamen kurtulmaya çalışıyor.
Tehlike tamamen geçti mi? Kesinlikle hayır ve Türkiye, bu vahim gelişmelerle mücadele ederken, sınırlarının hemen ötesinde oynanan ve geleceğinde kendisini her dönemde doğrudan etkileyecek oyundan, uzak kalmaya devam ediyor.
Can UĞURATEŞ
