11 Eylül´ün ardından olduğu gibi, yeni bir milat daha yaşanmaya başlanacak. Paris´te meydana gelen terör eylemlerinden sonra yapılan açıklamalar ve uygulamalar, yeni bir döneme girildiğinin sinyallerini vermeye başladı. Fransa, ülkede bulunan ve radikal olarak değerlendirilen camilerin kapatılmasını, radikal kabul edilen imamların sınır dışı edilmesini, ciddi olarak gündemine aldı. Avrupa genelinde, AB ülkelerine akın eden mültecilerden, sadece Hristiyanların kabul edilmesi tartışılmaya başlandı. Papa, Üçüncü Dünya Savaşı´nın başladığını söylemeye başladı. Medyanın gündeminde çok fazla yer almasa da, Avrupa genelinde, mültecilere ve Müslümanlara saldırılar arttı.
Avrupa´nın göbeğinde sınırlar kapatılıyor, olağanüstü hal ilan edilerek, caddelerde askerler kontroller yapıyor. Dünyanın en çok turizm potansiyeline sahip yerlerden olan Paris´e, rezervasyonlar iptal ediliyor. 1786´da, özgürlükler için sokaklara dökülen Fransızlar, 229 yıl sonra şaşkınlık içinde, ne yapacağına karar vermeye çalışıyor. Bunun sonuçlarının aslında kendi kuruluş aşamalarından da anlaşılacağı gibi bir ?Hristiyanlar Kulübü? olan AB dışına ve özellikle Müslümanlar üzerinde yoğunlaşacağını, bir medeniyetler çatışmasına dönüşeceğini öngörebiliyoruz. Şiddetin seviyesi ise merak konumuz.
Fransa tarihinde küçük bir gezinti yaptığınızda, özgürlüklerine düşkün Fransızların, diğer halkların özgürlüklerini pek de önemsemediğini, tarih boyunca sömürgeleştirdiği ülkelerdeki insanlara, acımasızca davranarak, insan haklarını göz ardı ettiğini, Cezayir´de koloni döneminde yaptığı insan hakkı ihlallerinin üzerine, Cezayir´in bağımsızlık mücadelesinde, 250.000 Cezayirlinin ölümüne yol açtığını görüyorsunuz. Türkiye´nin terörle mücadelesinde ve Ermeni soykırım iddialarında, her zaman karşı cephede ve bayrağı taşıyan rollerde oldu. Milli mücadele döneminde, Adana ve Gaziantep bölgelerinde yaptıklarına girersek, yazımız bitmez.
Tüm bunlar, yapılan terör eylemine ve masum insanların ölümüne mazeret teşkil eder mi? Tabii ki ve kesinlikle hayır.
Sadece, 1786´nın özgürlükçü Fransa´sının, kapitalist dünya düzeninde her zaman ve acımasızca, tanımları kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirerek, özgürlükleri yalnızca kendi insanına göre yorumladığını, belirtmek istedim.
ABD, İngiltere veya şu anda iç karışıklıklarını düzenlemeye çalışan İspanya ya da Rusya ve Çin tarih boyunca yaptıklarıyla çok da farklı değil. Bu saydıklarımız şu anda, birkaç eklentiyle, tartışmasız güç odağı olmaya devam ediyor
Önümüzdeki süreçte özellikle Ortadoğu´yu zor günler bekliyor.
Sadece Ortadoğu ülkelerini mi?
Yeni milat ile birlikte, Türkiye´nin AB´ye girişindeki sorunlar artacak. AB´nin kendi içindeki serbest dolaşım hakkının kısıtlanması söz konusu iken, Türkiye´ye verilen sözlerle, 2016´dan itibaren vizesiz dolaşımın gündeme gelmesi mümkün değil.
Mültecilerin, AB´nin yardımlarıyla, Türkiye´de barındırılmasının ağırlıklı olarak düşünüldüğü göz önüne alınırsa, milattan sonra, AB´nin Türkiye üzerindeki baskıları artacaktır. Özellikle sınır geçişlerinin önlenmesi konusunda, Türkiye´nin sıkıştırılarak, mültecilerin Avrupa´ya geçişinin önlenmeye çalışılacağını, Suriye´de gelişecek olaylarla, göç edenlerin sayısının daha da artarak, Türkiye´de yoğunlaşacakları ve bunun Türkiye ekonomisi ile toplum yapısını olumsuz etkileyeceğini, ülkenin demografisinin değişeceğini öngörmek hiç de zor değil.
Asimetrik savaş tüm hızıyla devam ederken, çok zorlu ve kıran kırana tabir edilebilecek bir istihbarat savaşı da tüm sertliği ile sessizce devam ediyor. Paris´te yapılan eylemin önlenemediği gündemdeyken, yapılan açıklamalarla, aslıda çok daha büyük eylemlerin önlendiğini, aynı zamanlama ile İstanbul´da da eylemler planlandığını ancak önlendiğini öğreniyoruz. Irak Hükümeti, önümüzdeki günlerde IŞİD tarafından hedeflenen terör faaliyetlerini ve hedef ülkeleri, ilgili ülkelere bildirdiklerini açıkladı. IŞİD sıkıştığında her zaman yaptığını, bu kez çok uluslu yapısını daha etkin kullanıp, şiddetin derecesini çok daha fazla artırarak yapacak.
Önümüzde çok sıkıntılı bir süreç var.
