Son günlerde, Türkiye´nin, önümüzdeki yakın süreçte Suriye´ye müdahale edeceği yönünde haberler, gündemimizde yer bulmaya başladı.
Türkiye,Suriye´ye doğrudan bir kara harekâtıyla müdahale etmeli mi?
Bu soru, olayların ve göç akınının ilk başladığı dönemde sorulduğunda, yanıtı çok netti. Türkiye, belirleyeceği ve yandaş bulabileceği bir bölgede, sınırlı bir kara harekâtıyla, güvenlikli bölge tesis edip, bir de facto durum yaratarak, göçmenleri ülke içine sokmamalı ve böylelikle, Türkiye içerisinde yaşanan birçok vahim olayın önüne geçmeliydi. O dönemde, Rusya´nın bölgede aktif görünümde olmaması ve ABD´nin kara harekâtından kaçınması, yapılacak harekâtta birtakım sıkıntıların önünü kesecekti.
Ayrıca, halen dağınık gruplar halinde bağımsız, Esad rejimi, ÖSO, PYD ve IŞİD dâhil diğer radikal gruplar içerisinde, dağınık bir mücadele vermeye çalışan Türkmenler, olayların başlangıcında yapılan örgütlenme ile tek ve etkin bir güç halinde tertiplenerek, Suriye içerisinde söz sahibi yapılabilirdi. Bu durumda, özellikle Hatay güneyinde, Halep civarında etnik köken olarak oldukça fazla bir nüfusa sahip olan Türkmenler, halen PYD´nin uyguladığı siyasetten rahatsız olan Kürtler ve gelişen terörün mağduru Araplardan oluşturabileceği güç ile yaratacağı de facto, güç odaklarının da maksadı tam olarak anlayarak zorunlu desteğiyle, başarıya ulaşabilirdi. Tüm bu harekâtı icra ederken de mümkün olduğunca,meskûn mahallerin dışında veya yakın çevresinde kalarak, TSK´nin etkin vurucu gücünü, az zayiatla kullanabilirdi.
Son günlerde, Cumhurbaşkanının ve Hükümet yetkililerinin, Rusya´nın açıklamalarıyla gündeme giren ve sorular karşısında verdikleri cevaplarla, kafaları karıştırarak, Suriye´ye bir kara harekâtı yapılması planlanıyormuş gibi izlenim veren gelişmeleri takip ettikçe, şaşırmamak elde değil.
Bölgede dengeler tamamen değiştiğinden, yapılması planlanan harekât ya amaca hizmet etmeyerek ya da maksadını aşan zayiatla, Türkiye´nin, uluslararası arenada itibarını zedeleyebilecek.
Oluşan durum karşısında, stratejik öneme sahip bölgelere girişe, muhtemelen güç odaklarınca müsaade edilmeyecek ve şu anda, Esad rejimi ile birlikte hareket edip, PYD´yi kesinlikle destekleyerek, sınırımız ötesinde,neredeyse tartışmasız otorite konumuna gelmek üzere olan Rusya ile sıcak çatışma ihtimali de ortaya çıkacak. Halen Suriye hava sahasında uçamadığımız göz önüne alınırsa, durumun riski kolayca anlaşılacaktır ki hava desteği olmadan, bu boyutta bir kara harekâtını yapmak, çok büyük bir riski de göze almak demektir.
Bölgedeki meskûn mahallere yönelik bir harekâtı yapmanın sakıncalarını görebilmek için, Güneydoğuda bulunan ilçelerde devam eden operasyonları göz önüne getirmek yeterli. Meskûn mahallerde harekât, askeri birlikler için en zor manevra şekillerindendir. Çünkü önünüzde bir cephe yoktur. Mücadele etmeye çalıştığınız güçler dağınıktır ve her yönden, anlık çatışmalarla, çoğunlukla sokak aralarında ve açıkta olacağınızdan, zayiat verirsiniz. Kararlı olunursa başarı gelecek, ancak, verilen zayiat karşısında bir anlamı kalmayabilecektir.
Gelişmeler karşısında Türkiye´nin,Suriye´ye kendi başına bir kara harekâtı yapacağını değerlendirmek, kesinlikle hata olur. Ancak, bölgede bulunan güç odaklarının doğrudan desteği ve/veya AB´nin, göçmen sorunu karşısında diğerlerine yapacağı baskıyla vesınırlı, güvenlikli bir bölge oluşturulması maksatlı desteğiyle, yapılacak harekât etkili olabilir. Bu durumda da, Türkiye´nin bölgesel çıkarlarıylaalakalı, önemli bir gelişme beklememek gerekir.
