Cumhurbaşkanı, Kilis´te iftar programında yaptığı konuşmada, Suriyelilere vatandaşlık müjdesi de verdi. Konuşmasında, Esad rejiminin zulmüne ve kesinlikle gitmesi gerektiğine değinen Cumhurbaşkanı, altı yıldır görüşlerinin değişmediğini belirtti.
Dünyada,otoriter rejimlerin yerini özgürlükler ve özgürlüklere dayalı demokratik cumhuriyetlerin alması fikri, 1786 Fransız ihtilali ve hatta 1215´te İngiltere´de imzalanan MagnaCarta´ya kadar da giden bir süreçle gelişmeye devam ederken, özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrası küresel jeopolitikte yeniden şekillenen Dünya düzeninde, teokrasi, oligarşi, monarşi, otokrasi ve benzeri otoriter yönetim sistemlerinden Cumhuriyet´e geçişin temelleri atılarak yeni ve daha modern, özgürlükçü yaklaşımlar planlanırken, günümüze kadar uzanan süreçte kapitalizm ve dolayısıyla emperyalizmin hırslı güç odaklı çıkarlarıyla, Cumhuriyet kavramı algısı, ardına eklenen yeni kavramlarla değiştirilerek, yeniden otoriter rejimler oluşturmak başarılmıştır. İran İslam Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti, Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti gibi birçok örnekle, Cumhuriyet kavramının demokrasiden uzaklaştırıldığı ve ustalıkla otoriter rejimlerin ön plana çıkarıldığı görülebilir.
Cumhuriyet temelde, iktidarın bir aileye, bir sınıfa, zümreye, şahsa yasal olarak ait olmadığı rejim şeklidir. Cumhuriyet rejiminde akrabalıklar, sınıf ve aile ilişkileri hukuki bir ayrıcalık sağlamazlar ve yönetim için iktidara gelmesi gerekenler, halkın katılımıyla, özgür ortamda yapılan seçimlerin sonuçlarıyla belirlenir.
Demokratik cumhuriyetin özellikleribirçok şekilde anlatılabilse de temelde özgürlüklere dayalı, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu, hukukun üstünlüğünü benimsemiş, kuvvetler ayrılığını etkin olarak kullanan ve laikliği ilke edinmiş rejimler, Cumhuriyetin en güzel örneklerini teşkil eder.
Cumhuriyetlerinde temel olarak demokrasi gibi sıkıntıları vardır. Nasıl ki demokrasilerde halkınseçimi ön plana çıkarken yine halkın eğitimi, yetiştiği kültür, insan ihtiyaçları hiyerarşisindeki yeri ve ülkenin feodal yapısı seçimlerdeki oyların yönünü belirliyorsa, aynı sorun, kavram eklentili Cumhuriyetlerde de etkisini göstererek, aynı kişinin veya bir ailenin devamının, demokratik seçimlerle ve demokratik, hukuki siyasi partilerle, uzun süreler iktidarda kalmasının önü açılabiliyor.
Önemli olan sandıktan çıkan oy miktarı olduğundan, siyasi partiler veya iktidar sahipleri, sandık başına giderek demokratik haklarını kullanacak olanların içinde, kendi yandaşlarını artırmaya çalışıyor. Üstelik hukukun dışına çıkılmadığı sürece, bu faaliyetler, aynı zamanda iktidara gelmek maksadıyla seçime katılanların, en doğal demokratik haklarından.
Bu hakkı kullanmaya çalışan siyasi parti liderleri de doğal olarak, halkın zayıf taraflarına dokunarak, halkın ihtiyaçlarını kullanarak ve toplum psikolojisini gerektiğinde algı operasyonları ile yöneterek, iktidara gelmek veya iktidarda kalmak için etkin olarak kullanıyorlar.
Buradan hareketle Türkiye´ye bakıldığında, seçmen sayısının 54 milyon ve yurt dışı seçmen sayısının 3 milyon civarında olduğu gerçeğiyle, bölgesel jeopolitikteki gelişmelerle ülkeye giriş yapan göçmen sayısının 3 milyon civarında olduğu ve giderek te artmasıyla, gelenlerin vatandaşlığa kabulüyle önemli bir seçmen miktarına ulaşılabileceği değerlendirilebilir.
Bu durumda, iktidarın ilk yıllarında mağduriyeti, eşit hakları, vesayetlerin engellenmesini esas alan, daha sonra çözüm süreciyle halkların eşitliği ilkesini savunarak, özgürlükçü söylemlere yönelen, son dönemde ise artan terörle birlikte milliyetçilik ilkelerine dönüş yapan iktidar partisinin, lideri olarak gördüğü Cumhurbaşkanının söylemlerinden, bir sonraki dönem hedeflerinden birinin de göçmenlere yönelik siyaset olacağını öngörmek yanlış olmaz.
Can UĞURATEŞ
