Esad rejiminin, Suriye´nin Kızıldağ ve Türkmen dağı bölgesinde, Türkmenlere yönelik, Rusya hava kuvvetleri ve İran milisleri destekli şiddetli saldırıları devam ediyor. Maksat, bölgede Esad rejiminin egemenliği ile stratejik üstünlük sağlamak. Dünyanın sessizce izlediği saldırılarda, çok sayıda can kaybı ve yaralı olduğu bildiriliyor. Türkiye, saldırılar karşındaki tepkisini, Rus Büyükelçisini Bakanlığa çağırarak gösterdi. Başbakan, olayları çok sıkı takip ettiklerini söylüyor. Türkmenler, söylemleri vatanımızı sonuna kadar savunacağız olsa da, yoğun baskı karşısında, Türkiye sınırında toparlanmaya başladı.
Neden Türkmen? Türkmenler, Azeriler, Kırımlılar ve coğrafyalarında diğer Türk devletleri, farklı milletler mi? Güç odakları, bu coğrafyadaki devletlerin Türk olarak değil, kurdukları ülkenin isimleri ile anılmalarına özellikle dikkat ediyor. Ancak farklı milletler veya etnik gruplar için bu dikkati göstermediği gibi, genel ortak isimleri kullanmaya devam ediyor.
Irak´ta yerleşik ve Türkmen olarak tanımlanan etnik grup,1923 Lozan ve 1926 Ankara antlaşmalarıyla, Musul Türkleri olarak tanımlanmıştı. Ancak, 1959´dan itibaren, aniden Türkmen olarak tanımlanarak, Türkiye´den uzaklaştırılmaya çalışıldı ve bu tabir, Türkiye dâhil tüm dünya ülkeleri tarafından benimsendi. Günümüzde yaşananlar ve Türkiye´nin bölgedeki etkisi ortada.
Neden Arap dünyası denirken, Kuzey Afrika dâhil Arap yarım adasının tamamı kastedilerek, ülkelerin her biri ayrı ayrı tanımlanmıyor? Arap ülkeleri ile ilgili özel bir durum oluşmadıkça, Araplar veya Arap ülkeleri tabiri kullanılarak genelleme yapılıyor. Çünkü yıllardır yapılan uygulamalarla, adına ister İllüminati ister Tavistock deyin, farklı yöntemleri belirleyerek aynı amaca ulaşmaya çalışanlar tarafından, bu coğrafyada istenilen, hedeflenen sonuçlar elde edildi. Bu isimle tanımlanan etnik kökenden korkmaktansa, şiddetten de çekinmeyerek, onları çıkarları doğrultusunda istenilen şekilde yönlendirebiliyorlar.
Neden, Kürtlerden bahsederken Türkiye, İran, Irak ve Suriye´dekiler ayrı tanımlanmıyor? Çünkü Kürt kökenliler, coğrafyalarında güç odaklarının hedeflerine ulaşmasında, bilerek veya bilmeyerek etkin olarak rol oynuyorlar. Onların bütünselliği, planlanan Büyük Ortadoğu Projesi ile daha geniş anlamda, Büyük İsrail Stratejisinin gelişmesine hizmet ediyor. IŞİD terör örgütünün de Barzani- İsrail anlaşması olduğu belgeyle iddia ediliyor.
12 farklı kabile ve Hazar Türkleriyle birlikte 13 kabile olarak tanımlanan Musevi dünyası neden Yahudi veya İbrani, sadece İsrail olarak tanımlanıyor? Üstelik ilginçtir ki bazı araştırmalar, Hitler´in, Nasyonal Sosyalizm ve Nazizm anlayışıyla, ticaret üzerine yoğunlaşan Yahudilerden çok, ekonomi ve bilim üzerinde önemli düşün insanlarının bulunduğu, Musevi Hazar Türklerini yok etmeye çalıştığını açıklamaya çalışıyor.
Özellikle tehcir süresince, bölgedeki yardımsever insanların vicdanen ve şu anda da bölgede mal varlığıyla etkinliğini gösteren bazı kişiler/ aileler tarafından, tehcir nedeniyle bölgeden ayrılanların mal varlığına el koymak maksadıyla gelin, damat, evlat, eş edinilerek bölge insanının kimliğine bürünen/ büründürülen Ermeniler de hiç konuşulmuyor. Çünkü onların büyük bir kısmının devlet kademelerinde önemli görevler aldığı, iş dünyasında önemli noktaları tuttukları iddia ediliyor.
Zaman içerisinde bulundukları coğrafyada daha rahat ilişkiler kurabilmek, taciz edilememek için, aynı coğrafyada bulunan Kürtlerin kullandığı lisanı kullanmaya başlayan Türklerden neden hiç bahsedilmez? Neden onlar da Kürt tanımı içerisine sokulur? Çünkü onları ayıkladığınızda ve gerçek kimliklerini ortaya koyduğunuzda, Türkiye´de, ortaya atılan sorunları oluşturan kavramların, iddiaların önemli bir kaynağı ortadan kalkıyor.
Yeniden şekillenen bölgede, kurulan yeni yönetimlerde, neden Kürt ve Arap kökenlerine sahip gruplara söz hakkı verilerek, Türkmenler görmezden geliniyor? Çünkü bölgede, millet olma özelliğine, bağımsızlık alışkanlığına ve devlet geleneğine sahip, işgal ettikleri coğrafyadaki demografik yapılarıyla, güç odağı olma potansiyeline sahip tek etnik köken Türkler. Aynı lisanı farklı lehçelerle kullanmalarına ve ortak tüm özelliklerine rağmen, ayrıştırılmalarına özen gösterilerek, bu potansiyelin, özellikle de Türkiye liderliğinde, etkinleşmesi önlenmeye çalışılıyor.
