Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


CUMHURİYETİN DÖNÜM NOKTALARI (17)


30 Eylül 2013´te, Başbakan Erdoğan, Demokratikleşme Paketini açıkladı. Bu paketle birlikte siyasi partilere eş başkanlık imkânı tanınırken, farklı dil ve lehçelerde propaganda imkânı da getiriliyordu. Ayrıca, nefret saikiyle işlenen suçların cezaları artırılıyor; dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesi cezalandırılıyor; ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonu kuruluyor; W-X-Q harflerinin kullanılması serbest bırakılıyor; özel okullarda, eğitimde farklı dil ve lehçelerin kullanılmasına müsaade ediliyor; il, ilçe ve köylerin eski isimlerini almalarına imkân sağlanıyor; kişisel verilerin korunması için, düzenleme yapılması kararlaştırılıyor; yardım toplamada serbestlikle, Türk Hava Kurumuna verilmiş olan kurban derisi toplama yetkisi kaldırılıyor; kamu kurumlarında, resmi kıyafet zorunluluğu olanlar dışında kıyafet serbestîsi getiriliyor; ilkokullarda, öğrenci andı uygulaması kaldırılıyordu. Yapılan bazı değişiklikler ve tedbirlerle bir kısım etnik kökenin haklarını korumaya yönelik tedbirler de alınıyordu.

Özellikle doksanlı yılların ikinci yarısında önemli tartışmalara ve AİHM´e varan davalara konu olan türban da böylelikle serbestlik kazanıyordu. Başörtüsü yasağı, üniversitelere 1984´te girmişti. Ancak, uygulamada önemli sorunlarla karşılaşılmadan, doksanların ortalarına kadar gelindiğinde, ülkedeki planlanan değişimle birlikte, bir anda bu yasağın üzerine gidilmeye başlandı. Teoride yasak, başörtüsüne değil türbanaydı ve türbanın irticai cemaatler, örgütler tarafından bir sembol olarak kullanıldığı ileri sürülerek, hangi grubun, türbanı ne şekilde bağladığı dahi anlatılmaya çalışılıyordu. Ancak, her zaman olduğu gibi özgürlük, demokrasi, eşitlik kavramları üzerine inanç da eklenerek, konu meydanlara taşınınca, halkın algıları değişmeye başladı. Maksat da algılarla oynayarak, ülkede radikal kararlara imza atmak olunca, her zaman olduğu gibi, ihtiyaçlar hiyerarşisinde temel ihtiyaçlar seviyesinde kalmaya zorlanmış halkın, inançlarıyla, algılarıyla, kolaylıkla eylemselliğe ulaşıldı.

Türkiye, 17 Aralık 2013´te yeni bir operasyon girişimiyle karşılaştı. Sonradan ?Yolsuzluk Operasyonu? olarak adlandırılacak bu operasyonla, aralarında iş adamları, bankacılar, bürokratların da bulunduğu kişiler, rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık suçları iddiasıyla başlatılan soruşturmada, 17 Aralık 2013´te, bu kişilere ait ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda ele geçirilen, önemli miktarda paraya el konuldu. Olayın vahameti, adı geçen kişiler arasında, dönemin 61´nci Hükümetinin 4 Bakanı ile 3 Bakan çocuğunun da olmasıyla artıyordu. Hükümet, bu operasyonu Hükümeti yıkmaya yönelik bir darbe girişimi olarak lanse etti. devam eden süreçte, istifa eden Bakanlar hakkındaki fezlekeler Meclise gönderildi. Meclise gelen fezlekelerle ilgili prosedürde yaşanan gecikmelerle, Meclis tatile girdi.

Anayasa´ya göre Başbakan ve Bakanlar hakkındaki fezlekeler, Anayasa´nın 100´ncü maddesine göre işlem görüyor. Anayasanın 100´ncü maddesi: ?Başbakan veya Bakanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve gizli oyla karara bağlar. Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçleri oranında Komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak on beş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclise sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona iki aylık yeni ve kesin bir süre verilir. Bu süre içinde raporun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına teslimi zorunludur. Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır, dağıtımından itibaren on gün içinde görüşülür ve gerek görüldüğü takdirde ilgilinin Yüce Divana sevkine karar verilir. Yüce Divana sevk kararı ancak üye tam sayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla alınır. Meclisteki siyasi parti gruplarında, Meclis soruşturması ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.? hükmünü amirken, kamuoyunda yapılan tartışmalar ve ilgili Bakanların Mecliste yaptıkları açıklamalarla, yeni bir algı operasyonu yapılmaya başlandı. Bu süreçte, sosyal medyada yer alan ses kayıtlarının sahteliği tartışılırken, kayıtların sahte olduğuna yönelik bir açıklama yapılamadı. El konulan çok yüklü miktardaki nakit paranın, ne maksatla bulundurulduğuna yönelik tartışmalar, uzun süre devam etti.

19 Mart 2014´te, Meclis Genel Kurulunda, dört eski Bakanla ilgili fezlekeler görüşülmeye başlandı ve aynı gün 158 kabul, 259 ret oyuyla, Bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin, görüşülmesi kabul edilmedi. Böylelikle hakkında yolsuzluk iddialarıyla fezleke düzenlenen dört Bakan aklanmış görünse de kamuoyunda soru işaretleri yer etti ve sonradan yaşanan gelişmelerle, aynı soruşturmada adı geçen iş adamının, 19 Mart 2016´da ABD´de gözaltına alınmasıyla soru işaretleri arttı. ABD´de başlayan soruşturma ve yargı sürecinin, Türkiye´yi ne şekilde etkileyeceği merak konusu oldu.

Sürecin ardından yapılan tartışmalarda bunun Hükümete ve doğrudan Başbakana yönelik bir operasyon olduğu konusunda otoriteler hem fikir olsa da, ortaya konulan iddiaların realitesi ile ilgili tartışmalar zamanla ortadan kalktı ve bu girişim tamamen Hükümeti yıkmaya yönelik oluşuyla algılara sunularak, siyasi ortamda gündemden düşerken, halk tarafından kabul gördü. 

Bu arada, Kasım 2013´den itibaren devam eden Ukrayna olayları, şiddetini giderek artırıyordu. Ukrayna´nın, uzun yıllar AB uyum sürecinde olmasına rağmen, AB ile ortaklık antlaşmasını reddetmesiyle başlayan protestolar, 19 Ocak´ta şiddetini artırdı. Halk, iki farklı görüşle ayrışmaya başladı. Bir kesim AB derken, diğer kesim Rusya diyordu ve şiddet giderek artıyordu. Gelişmeler karşısında, 21 Şubat 2014´te, Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç Rusya´ya kaçtı. 23 Şubat´ta Sivastopol´da, Rus yanlısı gösteriler başladı ve Mart ayında, Rus donanması, Sivastopol´da bulunan Ukrayna donanmasını kuşattı. Yoğun Rus baskısı karşısında Kırım Yüksek Konseyi, 6 Mart´ta yaptığı açıklamayla, 16 Mart´ta Kırım´ın Rusya´ya katılıp katılmayacağını, halka soracağını duyurdu. 8 Martta, Kırım´ın Ukrayna ile karayolu bağlantısı kesildi. 16 Mart´ta yapılan referandumda Kırım, %95´in üzerinde oyla Rusya´ya bağlanma kararı aldı. Bu gelişme üzerine Rusya´nın G8 üyeliği askıya alınırken, 27 Mart´ta, BM Güvenlik Konseyi, Kırım referandumunun yasal olmadığını belirten bir karara imza attı. Bunun ardından 17 Nisan´da, Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından, Kırımın ilhakı onaylandı ve Kırım Rusya´ya katıldı. Rusya, 1991´den sonra yeniden, Dünya siyasetinde güç odağı olarak bende varım diyerek, bu süreçte, soğuk savaş döneminin Batı bloğu olarak adlandırılan güç odaklarına, SSCB´nin dağılmasıyla ve bloklaşmanın sona ermesiyle, kendi halinde kalan devletleri AB´ye alma girişimiyle, kendisini kontrol altına alma, kuşatma çalışmalarına tepki vererek, yeniden, Karadeniz´de ve bölgesinde etkin bir güç olduğunu gösterdi. Bu dönemde, Türkiye-Rusya ilişkileri gelişerek devam ediyordu ve Türkiye, Rusya ile Çin´i, 1964´teki Johnson mektubundan itibaren yaşadığı küresel, bölgesel siyasetteki tecrübelerle alternatif olarak görmeye ve yanaşmaya başladı. (Devam edecek)

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51