Türk Silahlı Kuvvetleri, sınır güvenliğini sağlamak, Suriye´nin toprak bütünlüğünü korumak ve bölgedeki terör unsurlarını temizlemek maksadıyla, 24 Ağustos 2016´da, saat 04.00´dan itibaren, topçu ve havan atışlarıyla, Suriye´nin Cerablus bölgesine müdahaleye başladı. Topçu ve havan atışlarının ardından, saat 06.00´dan itibaren Türk Hava Kuvvetleri de bölgede belirlenen hedefleri vurmaya başladı ve karadan yapılabilecek muhtemel harekâta yönelik, IŞİD tarafından hazırlanan engellerin kaldırılması için, istihkâm birlikleri çalışmalarını yoğunlaştırdı. Suriye´de bulunan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), halen Cerablus civarındaki köylerde IŞİD ile çatışmalarına devam ederken, sınırın Türkiye tarafında bulunduğu bildirilen 1500-2000 ÖSO mensubu sınırı geçerek, taarruz için manevraya başladı. Gelişmelerden okuduğumuz kadarıyla, Cerablus´tan IŞİD´in temizlenmesi maksadıyla yapılması planlanan harekâtta doğrudan ÖSO kullanılırken, TSK´da ateş ve sınırlı manevrayla destekleyecek.
Türkiye, Kobani gelişmelerinin ardından oluşturulması planlanan Kürt Koridoru gerçeğini görerek, PKK´nın bir kolu olarak algıladığı PYD/YPG oluşumunun, Fırat´ın batısına geçmesini kırmızı çizgisi olarak ilan etmiş ve zaman zaman bu bölgeyi topçu atışlarıyla kontrol altına almaya çalışmıştı. Rus uçağının düşürülmesinin ardından, bölgedeki hareketleri neredeyse tamamen engellenen Türkiye, bölgesel dış siyasetinde yeniden normalleşme sürecine girerek, Rusya ve İran ile ilişkilerini düzenlerken, bir anda gerçekleşen 15 Temmuz girişiminin ardından içişleri ile yoğunlaşmasıyla, PYD Fırat´ın batısına geçerek Menbic bölgesinde bulunan IŞİD mücadelesinin ardından, Menbic´i ele geçirdi. Bu durumda her ne kadar IŞİD ile mücadele öncelikle vurgulanmış olsa da Türkiye´nin kırmızı çizgisi ihlal edilmiş oldu. Daha önceki bölgesel siyasetin yanlışlığıyla ve ?kimse bizim sabrımızı denemesin? anlayışıyla, kırmızı çizgileri birer birer yıkılan ve son olarak 15 Temmuz girişimiyle bölgesel itibarı tamamen zedelenerek, oyun dışında bırakılmaya çalışılan Türkiye, kısa sürede yeniden toparlanarak, bu harekâtla birlikte, ?ben de buradayım? dedi.
Yaklaşık bir aylık süreçte FETÖ ile mücadele devam ederken, ABD´li yüksek seviyeli askeri yetkililerin Türkiye´ye geldikleri görüldü. Öncelikle FETÖ´ye yönelik algılanan gelişmelerin, bölgesel tedbirlerin korunması maksadıyla olduğu çok açıktı. Güzel olan, TSK´nın tüm unsurlarıyla, 15 Temmuz itibarsızlaştırması, moral ve motivasyonunun bozulması operasyonundan dimdik ayakta çıktığını görmek.
Türkiye, Kobani´ye kadar gelmiş olan PYD/YPG güçlerinin, Fırat´ın batısına geçerek Menbic´i ele geçirmesiyle, sınır güvenliğinin tamamen büyük bir risk altına girdiğini başından beri görüyor. PYD/YPG unsurlarının Azez- Mare hattına ulaşmasıyla, hemen güneyinde bir Kürt koridoru oluşacak ve bu oluşumla ki aslında Kürt tabirini kullanmak ta yanlış, YPG/PYD koridoru demek daha doğru olur, Türkiye´nin bekası da büyük bir tehlikeye girecek. Türkiye açısından, bu gelişme kabul edilemez.
Türkiye, uzun bir sürecin ardından yeniden oyuna girdi. Bu yeni gelişen konjonktürde, Türkiye´nin uygulayacağı etkin siyasetle kazanımlar elde etmesi ve en azından, yıllardır dillendirdiği güvenlikli bölge oluşumun sağlanması başarılabilir. Her ne kadar Suriye iç savaşının başından itibaren Esad rejiminin yıkılması gerektiği savunulsa da gerekli tedbirler alınmadan, gerçek otoritenin yıkılmasıyla, ülkenin bölüneceği de artık net olarak görülüyor ve bölünecek bir Suriye´de gelişecek her türlü jeopolitik, Türkiye´nin bekasını da doğal olarak tehlikeye atacağından, harekâttan amaçlananın, Suriye´nin bütünlüğünün korunması olduğunun özellikle belirtilmesi önem kazanıyor.
Tüm yaşanmışlıkların ardından bu hamleyle Türkiye, bölgede dikkate alınması gereken en önemli diplomatik ve askeri güç olduğunu da Dünyaya göstererek, bir yandan çok etkin bir güç gösterisi de yapıyor.
