Bu kavram, AKP siyasetiyle birlikte milletin gündemine oturdu. Yeni bir kavram değil ve çok önemli detayları içerisinde barındırarak, etkin olarak uygulanabildiğinde, kullanmayı becerebilen ülkeye, kaynakları yeterliyse, önemli bir güç kazandırabilir.
Nedir stratejik derinlik?
Stratejik derinlik: Ülkenin küresel ve bölgesel konumuyla birlikte tarihsel gelişimi; tarih boyunca geçirmiş olduğu jeopolitik evreler ve jeostratejik konumu; toplum yapısı, demografik yapısı ve bu yapıyla çevre ülkelerle etkileşimi; küresel ve bölgesel ekonomik ilişkileri ve doğal kaynaklarının, oluşturulması planlanan stratejilere etkileri gibi kavramları bir bütünlük içerisinde inceleyerek, geleceğe yönelik stratejik planların, politikaların hazırlanması olarak anlamlandırılabilir.
Kavram böyle düşünüldüğünde ve konusunda uzman kişilerle bilimsel verilerle değerlendirildiğinde, yapılan planların etkinliği, doğal müdahalelerle değişimler gösterse de zamanında yapılan düzeltmelerle, tartışılamaz boyutlarda doğruluğa ulaşır.
Türkiye, stratejik derinlik kavramıyla BOP kapsamının dışında kalarak, bölgesel politikalarında, özellikle komşularının istikrarlı ve kesinlikle bütünlük içerisinde, kendi siyasi otoritelerinin devamlılığı yönünde gayretli davranışlar sergileyerek, en azından sınır güvenliği sağlar, sınırlarının ötesinde istikrarlı yönetimler olduğundan, terörün küreselleşen boyutunun ülkeye girmesini engelleyebilir, PKK terörünü bitirebilir, tıpkı AB´nin, Türkiye´yi, şu anki konumuyla terörle arasında tampon bölge olarak tutması gibi diğerlerini kullanabilirdi. Bu düşünce, doğrudan ülke geleceğine yönelik acımasız, karşıdakini kullanıma yönelik gibi algı yaratsa da ülkelerin ilişkileri kesinlikle çıkarlar doğrultusunda gelişeceğinden ve her an yön değiştirebileceğinden, doğru bir yaklaşım olarak algılanmalı.
Bu gün ülkenin karşılaştığı terör sorunu, göç sorunu ve ekonomik sorunlar, stratejik derinlik kavramı zamanında etkin olarak uygulanabilseydi, kuvvetle muhtemel olmayacak veya bu günkü boyutlarına ulaşmayacaktı.
Türkiye´nin, tarihsel süreçte ve bu günkü konumunda, bölgesel politikaların ve yeniden yapılanmaların dışında bırakılması, küresel boyutta mümkün değil. Türkiye, ya etkin olarak oluşan jeopolitiğin içerisinde ve karar vericiler arasında olacak ya da bir şekilde bölgedeki etkinliği engellenerek, oyun dışında bırakılacak. Bu görüşü yakaladığımızda, Suriye politikalarında gelinen evrede, Türkiye´nin, bir şekilde Dünyanın en etkin ittifakı olan, ABD-İngiltere ve müttefiklerinin bölgede oluşturmaya çalıştığı, kendi kazanımlarına yönelik yapılanmanın dışında tutulması için, terör örgütlerini kullanarak, asimetrik savaş yöntemleriyle, Türkiye´yi içine soktukları bu günkü durum rahatlıkla anlaşılabilir.
Türkiye´yi etkisiz hale getirmenin en güzel ve etkin yolu, Orta Asya´dan bu yana içeriden çökertmek ve bunun en önemli örneğini, yakın zamanda yapılan kalkışma ile yaşadık.
Türkiye´nin ABD ile ilişkilerinin, en azından Johnson Mektubu´ndan bu yana daha kontrollü olması gerekirken, gelinen konjonktürde, hiç de derinlikte bir değerlendirme yapılmadığı ortada. ABD, bölgesel siyasetindeki önemli güçleri kontrol altına almaya çalışırken, doğal olarak Rusya ile Türkiye´yi karşı karşıya getirmeyi, İran ile Türkiye ve Mısır ile Türkiye ilişkilerini gererek, Türkiye´yi uzun süre oyun dışına itmeyi başardı.
Türkiye´nin, bir şekilde bölgesel politikalarına yeniden normalleşme doğrultusunda yön vermesiyle de güç odakları, ülke içindeki önemli kurumsal yapılarda, yılların birikimiyle oluşturduğu gücü kullanarak, bir anda kesin yıkım için tedbir almaya çalıştı. Bu gelişme karşısında Türkiye´nin, geçmişinden ve genlerinden gelen tepkiyi vermesi en doğru hareketti ve güç odakları, bu noktada yanıldı.
Türkiye´nin, yıllar öncesinde Kurucu Lider ile başlattığı bölgesel örgütlenmelere yönelmeye başlamasıyla, ülke, bölgesel politikalarda bir ivme kazanacak gibi görünüyor. Olması gereken de buydu.
Şimdi oluşturulacak etkin mekanizmalarla, stratejik derinlik kavramı en doğru değerlendirilerek, ülke siyasetine en doğru şekliyle yön verme zamanı. Bunu yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli konu ise milli ordu, milli eğitim ve bağımsız yargının etkinliğinin, en iyi şekilde korunması gerekliliği.
