Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


ŞAHSİ MENFAATLERLE TÜRKİYE


 

SIRASI GELDİKÇE

Can UĞURATEŞ

?Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf suretiyle gerek mülk olarak şeyhinin tahtı tasarrufunda gerek suveri aharla tesis edilmiş bulunan bilümum tekkeler ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir. Bunlardan usulü mevzuası dairesinde filhal cami veya mescit olarak istimal edilenler ipka edilir. Alelümum tarikatlerle şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadiyle nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde salatine ait veya bir tarika veyahut cerri menfaate müstenit olanlarla bilümum sair türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır. Seddedilmiş olan tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdiile cezalandırılır.? hükmünü amir, 13.12.1925´te Resmi Gazetenin 243´ncü sayısında yayımlanan 30.11.1925 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun çok açık.

Üstelik bu kanun, günümüzden tam olarak 91 yıl önce kabul edilmiş. Yani bir cemaate ait olduğu söylenen, öğrenci yurdunda çıkan yangın neticesinde, hayatını kaybeden minicik yavruların, bu Dünyadan göçmesinden tam 91 yıl önce. Ancak, günümüz Türkiye´sine baktığımızda, bu kanunla kapatılan tekke ve zaviyelerin neredeyse tamamı ve kanun yürürlükte olmasına rağmen, işlevselliğine yoğun şekilde devam ettiğini görebiliyorsunuz. Üstelik onlar, bunun bilinmesinden hiç de rahatsız görünmüyor.

Cumhuriyetin kuruluş yılları sonrası, özellikle, çok partili sistemin yerleşmesiyle ortaya çıkan oy kaygılarıyla, oy avcılığına soyunan siyasiler ve siyasi partiler, 1950 sonrasında faaliyetlerini, Anadolu´nun kırsalında, eğitim seferberliğinin yeterince ulaşamadığı ve tüm çabalara rağmen, gelenekleriyle, geçmişten sarkan feodal sistemin etkin uzantılarıyla ve inanca dayalı biat kültürünün baskısıyla yaşamına yön vermeye çalışan vatandaşlar üzerinde ve en büyük etkinin, yine bu sistemlerin devamlılığıyla olabileceğini değerlendirerek sürdürdüler. Bilimsel din kültürünün dışında, kendi devamlılıklarına yönelik menfaatlerini ön plana çıkaran ve bu kanunla tamamen yasaklanmış olan şeyhler ile Kutsal Kitap tam aksini söylemesine rağmen, dini unvan taşıdığını ileri süren diğer kişiler, siyasi hayatın içine çekilerek, bir nevi, kazan-kazan ilkesiyle doğru orantılı olarak, toplum yapısında etkinliklerini sürdürdüler. Bu karşılıklı kazanca dayalı kabullenmede, asıl kar edenlerin, dini yapılanmalar, örgütlenmeler olduğu, günümüz Türkiye´sinin yaşadığı acı gelişmelerle ortaya çıktı.

Türkiye, AB´yi, yaptığı uygulamalarla vizyonsuz olmakla suçlarken, ülkede yaşanan gelişmelerle, esasen Türkiye´nin kuruluş aşamasında belirlenen vizyon yönünde, belirlediği ara hedeflerle tespit edilmiş olan misyondan da uzaklaştığını görmek üzüntü veriyor.

Türkiye´nin kuruluş aşamasında belirlediği vizyon, ?barış içerisinde çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak? olarak değerlendirilebilir. Bu vizyona bağlı kalınarak yapılmış olan kanunların, güncellenerek ve ortaya çıkan koşullara uygun yeni kanunlarla desteklenip, ülkenin hedefinden sapmamasının sağlanması gerekirken, ortaya hep aynı sorun çıkıyor: Şahsi menfaatler. Üstelik hem geleneksel öğretiler hem de Kutsal Kitap öğretisi, davranışların şahsi menfaatler üzerine düzenlenmesini yasaklarken.

Öyle ise birileri yanlış yapıyor ve bu yanlışı bilinçli olarak uygulayıp, bundan menfaat elde etmeye devam ediyor ki var olan kanuna rağmen, Devleti yönetenler, zaman zaman bu yapılanmaların ileri gelenleriyle bir arada olmaktan dahi çekinmiyor.

Tam da bu noktada devreye girmesi gereken hukuk ve hukukun üstünlüğü ile bağımsızlığı kavramları, yılların yıpranmasıyla, etkili sonuçlara imza atamıyor.

Türkiye Cumhuriyetinin kanunları ve bu kanunlara uygun olarak çıkarılmış yönergeleri, yönetmelikleri, devamlı talimatları ve talimatları varken, ortaya çıkan aksaklıkların tek bir nedeni olabilir: İnsan figürünün şahsi menfaatleriyle, Devletin verdiği yetkide, tanımına uymamasına rağmen, inisiyatif kavramına sığınarak yaptığı uygulamalar. Bu uygulamalar, bilimsel temelli bir eğitim sistemi ve etkin denetim olmadığı müddetçe devam eder. Bu süreç devam ettikçe de daha çok canlar yanar.

 Kaynakça:

http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.677.pdf

 

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22